İhtiyati Haciz Kararı ve Sonrasında Yapılacak İcra Takibinde Yetki Sorunu
İHTİYATİ HACİZ KARARI VE SONRASINDA YAPILACAK İCRA TAKİBİNDE YETKİ
SORUNU
A- İhtiyati
Haczin Tanımı ve Niteliği
İhtiyati haciz, alacaklının bir para alacağının zamanında
ödenmesini güvence altına almak için, mahkeme kararı ile borçlunun mallarına
önceden ve geçici olarak el konulmasıdır. İhtiyati haciz ihtiyati tedbirin özel
bir türü olarak İcra ve İflas Kanunu'nda düzenlenmiştir ( Kuru, B.: İcra ve
İflas Hukuku El Kitabı, 2.b., Ankara 2013. s. 1033¬1034 ).
Yasal Düzenleme:
İcra ve İflas Kanunu'nun "ihtiyati haciz
şartları" başlıklı 257. maddesi "Rehinle temin edilmemiş ve vadesi
gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan
taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklarıyla diğer haklarını ihtiyaten
haczettirebilir.
Vadesi gelmemiş borçtan dolayı yalnız aşağıdaki hallerde
ihtiyati haciz istenebilir:
1. Borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa;
2. Borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla mallarını
gizlemeğe, kaçırmağa veya kendisi kaçmağa hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla
alacaklının haklarını ihlâl eden hileli işlemlerde bulunursa;Bu suretle
ihtiyati haciz konulursa borç yalnız borçlu hakkında muacceliyet kesbeder"
İİK.42. maddesine göre;"Bir paranın ödenmesine veya
bir teminatın verilmesine dair olan cebri icralar takip talebiyle başlar ve
haciz yoluyla veya rehnin paraya çevrilmesi yahut iflas suretiyle cereyan
eder.Yabancı devlet aleyhine ilamsız takip yoluna başvurulamaz.İdari yargının
görev alanına giren konularda ilamsız takip yoluna başvurulamaz."
İcra Hukuku
Bakımından Muacceliyet Kavramı:
Muacceliyet alacaklı tarafından edimin talep edilebilir
ve borçlunun da bu talebe uyarak edimi yerine getirmekle yükümlü olmasını ifade
eder. Muacceliyet ile vade aynı şey değildir; ihtiyati haciz uygulaması
bakımından vâde ve muacceliyet anının belirlenmesi gerekir ( Özekes, M.: İcra
ve İflas Hukukunda İhtiyati Haciz, Ankara 1999 ).
Gayri Nakdi Kredi İlişkisi
Bankacılık Kanunu'nda kredinin tanımı yapılmamış, bunun
yerine tahdidi olmayan bir sayım tercih edilmiştir ( m.48 ). Ekonomik açıdan
kredi, hazır bir satın alma gücünün kullanılmasından belli bir süreyle diğer
bir kişi lehine vazgeçilmesi veya bu gücün ona terk edilmesi şeklinde
tanımlanmaktadır ( Tekinalp. U.: Banka Hukukunun Esasları, 2.b., İstanbul 2009,
s.477 ). Kredinin hukuki tanımında "satın alma gücü" ne ek olarak bir
"riskten doğacak sorumluluğu herhangi bir şekilde üstlenmek" unsuruna
da yer verilmektedir.
Banka kredi sözleşmesi kredi verenin, krediyi alana
belirli şartlarda ödünç para vermeyi ya da kredisini ( itibarını ) onun emrine
tahsis ederek bir riski üstlenmeyi; bunun karşılığında kredi alanın aldığı
parayı iade etmeyi veya riski ortadan kaldırmayı yahut riskin gerçekleşmesi
üzerine yapılan ödeme ile oluşan zararı gidermeyi, bunlara ek olarak kredi
verene ( komisyon, faiz, vb. adlar altında ) bir ivaz ödemeyi yüklendiği
sözleşmedir {Tekinalp. s.479: Oğuz. C.: Banka Kredi Açma Sözleşmesi. Ankara
2004, s. 7; Yüksel, A. S.: Bankacılık Yönünden Kredi Açma Sözleşmesi. İstanbul
1972, s.24; Karakaş, C. F.: İcra ve İflas Hukukunda Banka Alacaklarının
Korunması. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2018. s.30-31 ).
Gayri nakdî krediler bankanın ( kredi verenin ) doğrudan
doğruya bir para çıkışı yapmadığı, bir diğer deyişle ödünç para vermediği;
bunun yerine kredi kullanan borçlu lehine bir taahhüde girerek, sorumluluk
üstlendiği kredi türüdür ( Tekinalp. s. 509 ).
Gayri nakdî krediler, Bankacılık Kanunu gereği nakde
tahvil olduklarında; başka bir ifade ile kredi verenin üstlendiği sorumluluk
gereği nakit çıkışı yaptıkları durumda nakdî krediye dönüşürler ( rn.48/1 ).
Banka Teminat
Mektuplarının Hukuki Niteliği
Yasal Dayanak:
5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun 48. maddesinde, "Bankalarca verilen ... teminat mektupları, ...,
gayrinakdî kredilerin nakde tahvil olan bedelleri ... izlendikleri hesaba
bakılmaksızın bu Kanun uygulamasında kredi sayılır" düzenlemesi mevcuttur.
Hukuki Niteliği:
Teminat mektuplarının hukuki niteliği kanunlarda
belirtilmiş değildir.Yargıtay 1967 tarihli içtihadı birleştirme kararında,
banka teminat mektuplarının hukuki niteliğini teferruatlı olarak tartışmış ve
bu mektupların kefalet niteliğinde olmadığını, garanti sözleşmesi sayılması
gerektiğini kabul etmiştir. Anılan İçtihadı Birleştirme Kararına göre
"...bankanın sıfatı teminatı veren olduğundan, taahhüdün, esas sözleşmeyi
yapan taraflardan ve esas akitten ayrı ve tamamen müstakil olduğunu, banka
taahhüdünün lehtarın borcunun geçerliliğine ve varlığına bağlı olmaksızın
garanti taahhüdü olarak tecessüm edeceğini; asıl borçlunun ileri sürebileceği
itirazlara bakılmaksızın borcun yerine getirilmemesinden doğan zararın
tazmininin kabul edilmesi hâlinde, garanti verme durumunun söz konusu olduğu,
üçüncü şahsın fiilini garanti edenin müstakil bir taahhüt altına
girdiği..." belirtilmiştir ( 13.12.1967 gün ve 1966/16 E., 1967/7 K. sayılı
İBK ). Keza, 1967 tarihli bir başka İçtihadı Birleştirme Kararında:
"...Teminat mektuplarının mahiyet itibariyle Borçlar Kanunu'nun 110. [TBK
m. 128] maddesinde sözü edilen üçüncü şahsın fiilini taahhüt niteliğinde bir
garanti akdi olduğu..." hüküm altına alınmıştır ( 11.06.1969 gün ve 1969/4
E., 1969/6 K. sayılı İBK. ).
Teminat mektupları ile ilgili sözleşme, üçüncü şahsın
belli bir fiilini ya da fiillerini Türk Borçlar Kanunu'nun ( TBK ) 128. maddesi
kapsamında taahhüt niteliğinde bir garanti sözleşmesidir ve banka borcu ancak
riskin doğması ile ortaya çıkar ( Reisoğiu. S.: Banka Teminat Mektupları ve
Kontrgarantiier. 4.b., Ankara 2003 ). Teminat mektuplarında banka ile muhatap
arasındaki garanti sözleşmesi soyut borç ikrarı niteliğinde değildir ve bankanın
ödeme mükellefiyetinin doğumu için, garanti sözleşmesi kapsamında kalan riskin
gerçekleştiğinin muhatap tarafından ispat edilmesi gerekir ( Doğan, V.: Banka
Teminat Mektupları, 2.b., s. 177 ).
Risk Tanımı:
Risk'in ( riziko ) sözlük karşılığı "bir şeyin
kaybına, sair herhangi bir zararın ortaya çıkmasına sebebiyet veren gelecek ve
belirsiz ya da zamanı belli olmayan bir olayın, tarafların iradesi dışında
gerçekleşmesi" dir ( bkz. Türk Hukuk Lügati, s.287 ). Bir olayın meydana
gelmesi veya gelmemesi muhakkak ise riskten söz edilemez. Risk, ekonomik açıdan
zararlı bir olayın meydana gelmesi veya yararlı bir olayın meydana gelmemesi
olarak da tanımlanabilir. Teminat mektuplarında risk kavramı bu kadar belirsiz
değildir, zira teminat mektuplarında lehdar ile muhatap arasında ( kural olarak
) sözleşmesel bir alt ilişki bulanmaktadır ve lehdarın, bu sözleşmeden doğan
asli ve/veya yan edim yükümlerini vaktinde, tam ve gereği gibi ifa etmemesi
hâlinde muhatap bakımından riskin oluştuğu söylenebilir. Garanti veren bankanın
yükümlülüğü, garanti alanı ( teminat mektubu muhatabını ) müstakbel bir zarara
karşı korur.
Bankanın teminat
mektubu verilmesini sağlamak amacıyla yapılan gayri nakdi kredi sözleşmesinden
doğan borcunun doğrudan nakit çıkışı yapılması değil, bir riskin üstlenilmesi
niteliğinde olduğu; risk gerçekleşip bankaca muhataba ödeme yapılmadıkça, diğer
deyişle mektup bedeli tazmin edilmedikçe bankanın müşterisine rücu etmesinin de
söz konusu olamayacağı anlaşılmaktadır. Mektup bedeli tazmin edilmeden ve rücu
hakkı doğmadan takip yapılamaz ( Bank. K. m.48 ).
Çek Yaprağı İçin Kabul Edilen Kanuni Sorumluluk
Yasal Düzenleme:
5941 sayılı Çek Kanunu'nun "İbraz, ödeme, çekin
karşılıksız olduğunun tespiti ve gecikme cezası" başlıklı 3'üncü
maddesi:" ( 1 ) Karşılığı bulunan çek, hesabın bulunduğu muhatap bankanın
herhangi bir şubesine ibraz edildiğinde hamilin varsa vergi kimlik numarası
saptandıktan sonra ödenir. Ancak çek, hesabın bulunduğu şubeden başka bir
şubeye ibraz edildiğinde, o şubece karşılığı sorulmak suretiyle ödenir.
( 2 )
“Karşılıksızdır" işlemi, muhatap bankanın hamile kanunen ödemekle yükümlü
olduğu miktarın dışında, çek bedelinin karşılanamayan kısmıyla sınırlı olarak
yapılır.
( 3 ) Muhatap banka,
ibraz eden düzenleyici dışındaki hamile, süresinde ibraz edilen her çek yaprağı
için;
( a ) Karşılığının hiç
bulunmaması hâlinde,
( 1 ) Çek bedeli bin
Türk Lirası veya üzerinde ise bin Türk Lirası,
( 2 ) Çek bedeli bin
Türk Lirasının altında ise çek bedelini,
( b ) Karşılığının
kısmen bulunması hâlinde,
( 1 ) Çek bedeli bin
Türk Lirası veya altında ise, çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığı
bin Türk Lirasına tamamlayacak bir miktarı,
( 2 ) Çek bedeli bin
Türk Lirasının üzerinde ise, çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığa
ilave olarak bin Türk Lirasını,ödemekle yükümlüdür. Bu husus, hesap sahibi ile
muhatap banka arasında çek defterinin teslimi sırasında yapılmış olan
dönülemeyecek bir gayri nakdî kredi sözleşmesi hükmündedir. Bu fıkradaki
miktar, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan fiyat endekslerindeki
yıllık değişmeler göz önünde tutularak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
tarafından her yıl Ocak ayında belirlenir ve Resmî Gazete'de yayımlanır."
şeklinde
düzenlenmiştir.
Hukuki Niteliği:
Çek Kanununun üçüncü maddesinin ikinci fıkrasının ( b )
bendinde; çek bedeli bin Türk Lirasının üzerinde ise, çek bedelini aşmamak
koşuluyla, kısmî karşılığa ilave olarak bin Türk Lirasını bankanın ödemekle
yükümlü olduğu; bu hususun, hesap sahibi ile muhatap banka arasında çek defterinin
teslimi sırasında yapılmış olan dönülemeyecek bir gayri nakdî kredi sözleşmesi
hükmünde olduğu öngörülmüştür.
Çekler Bakımından Varılan Sonuç:
Karşılıksız çıkan çeklerde yaprak başına bankaya yüklenen
sorumluluk, sözleşmesel değil yasal bir gayri nakdî kredi niteliğindedir. Buna
göre banka, çekin karşılıksız kalması hâlinde, Kanunda öngörülen diğer
şartların da yerine getirilmesi suretiyle hamile, Kanunda öngörülen tutarı
ödemek zorundadır ( Çek K. m.3 ). Bu haliyle karşılıksızlık bankanın Kanun gereği
yüklendiği bir sorumluluk niteliğindedir ve hamile yapılan ödeme ile nakdî
krediye dönüşerek istenebilir hâle gelir.
İhtiyati hacze dair yasal düzenleme 2004 Sayılı İcra ve
İflas Kanunu'nun 257 ilâ 268 maddeleri arasında yer almaktadır.Bilindiği üzere rehinle
temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun
yedinde veya üçüncü şahısta olan mallarını, alacaklarını ve diğer haklarını
ihtiyaten haczettirebilir ( İİK. m. 257).
İhtiyati haciz verilebilmesinin
şartları İİK 257. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre rehinle temin edilmemiş ve
vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısının ihtiyati haciz talep edebileceği
belirtilmektedir. Yine İİK 258 maddesine göre alacaklının alacağı ile ilgili ve haciz sebepleri ile
ilgili mahkemeye kanaat getirecek delilleri ibraza mecbur olduğu
belirtilmiştir.
İcra ve İflâs Kanunu'nun 257.
maddesinin 1. fıkrası uyarınca “Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir
para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve
taşınmaz mallarını ve alacaklarıyla diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir.”
Bu hükme göre, bir para alacağının vadesinin gelmesi hâlinde alacaklı ihtiyati
haciz talebinde bulunabilecektir. İhtiyati haciz kararı verilebilmesi için, alacaklının,
alacağın varlığı ile yasada belirtilen koşulların oluştuğu yönünde mahkemeye
kanaat getirecek delilleri ibraz etmesi gerekli ve yeterlidir ( İİK m. .
Buradaki ispat, asıl davadaki gibi tam bir ispat değildir.
B-İhtiyati Haciz Kararını Veren Mahkemenin
Bulunduğu Yer İcra Dairesinin İcra Takibi Yönünden Yetkisi
YARGITAY HUKUK
GENEL KURULU E. 2013/12-476 K. 2014/5 T. 15.1.2014 Tarihli kararında "İİK'nun
261. maddesi uyarınca, ihtiyati haciz kararını veren mahkemenin bulunduğu yer
icra dairesinin icra takibi yönünden de yetkili olup olmadığı incelenmiştir."
Uyuşmazlığın çözümü için icra dairelerinin yetkisini
düzenleyen mevzuatın açıklanması gerekmektedir.Bilindiği üzere icra
takiplerinde yetki belirlemesi, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)'nun 50.
maddesi yollaması ile 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)
hükümlerine göre yapılmaktadır.
Ancak, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)'nın
447. maddesinin ikinci fıkrası hükmü uyarınca; mevzuatta, yürürlükten
kaldırılan 1086 sayılı HUMK'na yapılan yollamalar, 6100 Sayılı HMK'nın bu
hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır.
İİK'nun 50. maddesi aynen “Para veya teminat borcu için
takip hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun yetkiye dair hükümleri kıyas
yolu ile tatbik olunur. Şu kadar ki, takibe esas olan akdin yapıldığı icra
dairesi de takibe salahiyetlidir.Yetki itirazı esas hakkındaki itirazla
birlikte yapılır. İcra mahkemesi tarafından önce yetki meselesi tetkik ve kati
surette karara raptolunur.
İki icra mahkemesi arasında yetki noktasından ihtilaf
çıkarsa Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 25 inci maddesi hükmü tatbik olunur”
düzenlemesini içermektedir.
Para veya teminat borcu için yapılan takiplerde HUMK'nun
yetkiye dair hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Bu hükümler, HUMK'nın 9.
maddesi ila 27. maddeleri arasında düzenlenmiş olup (HMK m.5-18),
çok genel bir açıklamayla bunlar; davalının ikamet mahkemesi, akdin kurulduğu
yer mahkemesi, gayrimenkulün bulunduğu yer mahkemesi ve diğer yetki
belirlemeleri vardır.
HUMK'nın 12.
maddesinde, ihtiyati hacizden sonra haciz kararının dayanağı olan alacak
davasının, haciz kararını veren mahkemede de açılabileceği belirtilmiştir. Bu
yasal düzenlemenin bir gereği olarak ihtiyati haciz kararını veren yerde
bulunan icra dairesinde de İİK'nun 50. maddesi yollaması ile icra takipleri
başlatılabilmekteydi.
Ancak; 1086 sayılı HUMK'nu, 04.02.2011 tarih ve 27836
sayılı Resmi Gazete'de yayımlanın 6100 sayılı HMK'nın 435. maddesi uyarınca, ek
ve değişiklikleri ile birlikte tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır. 6100 Sayılı
HMK'da ise HUMK'nın 12. maddesinin karşılığı bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu
itibarla, HUMK'nın 12. maddesi ile düzenlenen yetki belirlemesi artık
uygulanmayacaktır.
01.10.2011 tarihinden sonra, eğer ihtiyati haciz kararını
veren mahkeme HMK m.5-18
hükümlerine göre yetkili değil (yetkisiz bir mahkeme) ise, bu (yetkisiz)
mahkemenin bulunduğu yerdeki icra dairesi, ihtiyati hacizden sonra yapılacak
icra takipleri için yetkili değildir. Çünkü, eski HUMK 12. madde hükmü, yeni HMK'ya alınmamıştır” (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku
El Kitabı, 2. baskı, Ankara 2013, s.179).
İİK'nun 50.
maddesi yollaması ile kıyasen uygulanması gereken 1086 sayılı HUMK'nın 12.
maddesinin karşılığı (HMK'nın 447/2. maddesi atfıyla) 6100 Sayılı HMK da
bulunmadığından, ihtiyati haciz kararının uygulanmasından sonra bu kararı veren
mahkemenin bulunduğu yer icra dairesi, sırf o yer mahkemesinde ihtiyati haciz
kararı verilmesi nedeniyle yetkili hale gelmeyecektir.
İİK'nun 261.
maddesi itirazı düzenler. Anılan yasa hükmü aynen:
“Alacaklı, ihtiyati haciz kararının verildiği tarihten
itibaren on gün içinde kararı veren mahkemenin yargı çevresindeki icra
dairesinden kararın infazını istemeye mecburdur. Aksi halde ihtiyati haciz
kararı kendiliğinden kalkar."
İhtiyati haciz kararları, 79 dan 99 uncuya kadar olan
maddelerdeki haczin ne suretle yapılacağına dair hükümlere göre icra edilir.
İhtiyati haczin infazı ile ilgili şikayetler infazı yapan
icra dairesinin bağlı olduğu icra mahkemesine yapılır” şeklindedir.
Bu durumda; icra dairesinin yetkisinin İİK'nun 50.
maddesi atfı ile HMK'nın genel yetki kuralları uyarınca belirlenmesi
gerekir. “İhtiyati hacze 50'. maddeye göre yetkili mahkeme tarafından
karar verilir. Alacaklı alacağı ve icabında haciz sebepleri hakkında mahkemeye
kanaat getirecek deliller göstermeğe mecburdur.Mahkeme iki tarafı dinleyip
dinlememekte serbesttir.
İhtiyatî haciz talebinin reddi halinde alacaklı istinaf
yoluna başvurabilir. Bölge adliye mahkemesi bu başvuruyu öncelikle inceler ve
verdiği karar kesindir.
İhtiyati haciz talebinin görev yönünden reddine dair
mahkeme kararına karşı, alacaklı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması
halinde,özel Dairece verilen bozma kararı verilmesi halinde bu karar ,
İİK'nun 258. maddesi gereğince kesindir. Kesin nitelikteki bu bozma
kararına karşı yerel mahkemece direnme kararı verilmesi usulen olanaklı
değildir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.07.2013 gün ve 2013/11-38 E.,
2013/1061 K.; Hukuk Genel Kurulunun 24.12.2014 gün ve 2014/11-565 E., 2014/1079
K.; Hukuk Genel Kurulunun 04.11.2015 gün ve 2014/11-559 E., 2015/2409 K.; Hukuk Genel Kurulunun 13.04.2016 gün
ve 2014/11-575 E., 2016/509 K. sayılı
kararları da aynı yöndedir.
İİK'nın 258. maddesinde ihtiyati hacze 50. maddeye göre yetkili mahkeme
tarafından karar verileceği belirtilmiş, aynı Kanun'un 50. maddesiyle
"Para veya teminat borcu için takip hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu'nun yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile tatbik olunur. Şu kadar ki,
takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesi de takibe salahiyetlidir."
şeklindeki düzenleme uyarınca ihtiyati hacizde yetkili mahkemenin belirlenmesi
hususunda HMK'nın yetkiye dair hükümlerine atıfta bulunulmuştur. Kambiyo
senetlerinden doğan alacaklar aranacak alacak niteliğinde olduğundan bu
alacaklar için 6098 Sayılı TBK'nın 89/1. ( 818 Sayılı BK'nın 73/1 hükmü uygulanamaz. Çekten kaynaklanan borcun alacaklısı borçlunun
yerleşim yerinde, birden fazla borçlu bulunması halinde borçlulardan birinin
yerleşim yerinde, çekin keşide yerinde, ödeme yerinde 6102 Sayılı TTK'nın 781/2. fıkrası uyarınca çekte açıklık yoksa, muhatabın ticaret unvanı
yanında gösterilen yer ödeme yeri sayılır. Muhatabın ticaret unvanı yanında
birden fazla yer gösterildiği takdirde, çek, ilk gösterilen yerde ödenir. Böyle
bir açıklık ve başka bir kayıt da yoksa, çek muhatabın merkezinin bulunduğu
yerde ödeme yeri sayılır. ) ihtiyati haciz talebinde bulunabilir. 2004 Sayılı
İİK 265. maddesine göre de, borçlunun kendisi dinlenmeden verilen ihtiyati
haczin dayandığı sebeplere, mahkemenin yetkisine ve teminata karşı; huzuriyle
yapılan hacizlerde haczin tatbiki, aksi halde haciz tutanağının kendisine
tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde mahkemeye müracaatla itiraz
edebileceği, mahkemece gösterilen sebeplere hasren tetkikat yapılarak itirazın
kabul veya reddedileceği, itiraz üzerine verilen karara karşı da temyiz yoluna
başvurulabilir.
İhtiyati haciz, alacaklının bir para
alacağının zamanında ödenmesini güvence altına almak için, mahkeme kararıyla
borçlunun mallarına önceden geçici olarak el konulmasıdır. İhtiyati haciz yolu
başlı başına bir icra takip yolu değildir. Alacaklı borçluya karşı alacak
davası açtıktan veya icra takibi yaptıktan sonra da aynı alacak için ihtiyati
haciz isteyebilir. Yine, İ.İ.K.nIn 257. maddesi kapsamında muaccel bir borcun varlığı halinde mal kaçırma
hazırlığında olma koşulu da aranmamaktadır.
Kaynakça
Yargıtay
İBK.E. 2016/1,K. 2017/6,T. 27.12.2017
Kazancı İçtihat Programı.
Ankara Barosu
Yorumlar
Yorum Gönder