TAŞINMAZ SİMSARLIĞI SÖZLEŞMESİNDE HAKSIZ ŞART DENETİMİ

TAŞINMAZ SİMSARLIĞI SÖZLEŞMESİNDE

HAKSIZ ŞART DENETİMİ

 

                                                                                       LLM.  Av. Ömer Faruk İLGÜN

                                                                                            Ankara Barosu    

 

 

 SİMSARLIK  (TELLALLIK) SÖZLEŞMESİ

TANIM

 

Simsarlık sözleşmesi,TBK.madde 520. “Simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkanının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması halinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir.”olarak ifade edilmiştir.

Simsarlık sözleşmesine kural olarak vekalete ilişkin hükümler uygulanır.Taşınmazlar konusunda simsarlık sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz.Geçerlilik şartı olması nedeniyle sözleşmenin varlığı yemin,tanık vb. hiçbir şekilde ispatlanamaz.

818 sayılı Borçlar Kanununun 404. maddesiyle başlayan “Tellallık (Simsarlık)” şeklindeki alt başlık, “Simsarlık Sözleşmesi” şekline dönüştürülmüştür.Simsar, ücret karşılığında bir sözleşmenin yapılması olanağını hazırlamak ya da yapılmasına aracılık etmekle görevlidir.

T.B.K.nu Madde 521 : “Simsar ancak yaptığı faaliyet sonucunda sözleşme kurulursa ücrete hak kazanır.Simsarın faaliyeti sonucunda kurulan sözleşme geciktirici koşula bağlanmışsa ücret, koşunun gerçekleşmesi halinde ödenir.Simsarlık sözleşmesinde simsarın yapacağı giderlerin kendisine ödeneceği kararlaştırılmışsa, simsarın faaliyeti sözleşmenin kurulmasıyla sonuçlanmamış olsa bile giderleri ödenir.”

Simsarlık ücreti belirlenmemiş ise tarifeye, tarife yoksa teamüle göre ücret ödenir. Simsar, üstlendiği borcuna aykırı davranarak diğer tarafın menfaatine hareket eder veya dürüstlük kurallarına aykırı olarak diğer taraftan ücret sözü alırsa, ücrete ve yaptığı giderlere ilişkin haklarını kaybeder.

 

 

 

 

Taşınmaz Simsarlığının Uygulamada Görünümü(Emlakçılık)

Türkiye uygulaması itibariyle Tellallık (simsarlık) Sözleşmesi ile ilgili hükümler, çoğunlukla emlakçı ile müşteri arasında  uyuşmazlıklarda tatbik alanı bulmaktadır.

Tellallık(simsarlık)sözleşmesi ile ilgili 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun çok önemli bir değişiklik getirmiştir.

Bu nedenle tüketici şikayetlerinin çözümü için tellallık sözleşmesinin yasa kapsamına alınması çok isabetli olmuştur.Simsar (Tellal) Emlakçı  ile sözleşme imzalayan tüketici artık bu düzenleme ile yaşanması muhtemel bir çok mağduriyet bu yasa ile korunma altına alınmıştır.Bu konuda Tüketici Mahkemelerinin verecekleri kararlarda  Kanunun ruhuna uygun olarak ve tüketiciyi koruyacak şekilde kararlar vermesi amaçlanmaktadır.

Tellallık iki şekilde gerçekleşebilir.Fırsat gösterme tellallığında; sözleşmenin kurulması fırsatına ait bilginin sağlanması söz konusu olur. Aracılık etme tellallığında ise; aracılık tellalı iki tarafı bir araya getirmek ve olası düşünce uyuşmazlıklarını gidermek için uğraşmak zorundadır.(Turgut Uygur, Borçlar Kanunu, Ankara 2003, C. 8, S.8975)

Tellallık sözleşmesi tellal ile bu sözleşmeyi imzalayan kişi arasında karşılıklı hak ve borç doğran bir sözleşmedir. Bu nedenle emlakçı sözleşme gereğince üzerine düşen edimleri yerine getirdiğinde, ücrete hak kazanacaktır.Sözleşmede emlakçı ve müşterinin her ikisinin de imzasının olması zorunlu geçerlilik şartıdır.

SÖZLEŞMENİN UNSURLARI

Sözleşmenin tarafları simsar ve iş sahibi olup unsurları bağımsızlık,geçicilik,yazılı şekil,aracılık ve ücrettir.Simsar iş sahibinin çalışanı değildir.Faaliyetini bağımsız olarak yerine getirir.Simsarlık sözleşmelerinde belirli bir süre öngörülmektedir.Süre belirtilmemesi halinde bir tarafın diğer tarafı sonsuza dek kendisine bağlı tutması sonucu ortaya çıkacaktır.[1]Ancak simsarlık sözleşmesinde gerek simsarın gerekse müşterinin bu şekilde süre belirtilmeksizin imzaladıkları sözleşme ile bağlılıkları kural olarak devam edecektir.Bu durumda sözleşmenin bu şekilde süresiz olarak belirtilmesi her şeyden önce Türk Medeni Kanunu hükümleri gereğince iyiniyet ve hakkın kötüye kullanılması yasağı ile karşılaşacaktır.Bunun için sözleşmeden dönmek isteyen tarafın sözleşmedeki makul süre geçtikten sonra sözleşmede süre belirtilmediği bu durumun ise hakkın kötüye kullanılması ve iyiniyet kaideleri gereğirnce sözleşme ile bağlı olmadığını ve sözleşmenin feshini isteyebilecektir.Bunun uygulamada sıkça karşımıza çıkan bir şeklide emlakçı ile sözleşme imzalayan müşterinin emlakçılık sözleşmesinde süre belirtilmediği durumda "emlakçıya ihtarname çekerek sözleşme gereğince sözleşmenin ifasını öncelikle siteme ve aracılık edimini yerine getirmesini öncelikle istemesi ve makul bir süre vererek sözleşmeyi fesih ettiğini bildirmek" olacaktır.

Simsarlık sözleşmesinde başlangıç tarihi belirtilip 6 ay 1 yıl gibi süreler öngörülmektedir.Uygulamada bildirim yapılmadıkça sözleşmenin uzayacağı belirtilmektedir.Burada önemli olan uzamanın sonsuza dek olmamasıdır.Sözleşmenin her defasında uzayacağı şeklinde ibare varsa,bu durum genel işlem şartları  ya da haksız şart olarak değerlendirilebilecektir.[2]

            Bilindiği üzere Türkiye uygulaması itibariyle Tellallık Sözleşmesi ile ilgili hükümler, belki %90 oranında Emlakçılarla ilgili uyuşmazlıklarda tatbik alanı bulmaktadır.Diğer bir anlatımla tellallık sözleşmesi ile ilgili aksaklıkları, eksiklikleri ve gereksinimleri en yakından bilen ve bunun yarar ve sıkıntılarını adeta burun buruna yaşayan meslek erbabı emlakçılardır.[3]

Ülkemizdeki uygulamada “taşınmaz (gayrimenkul) tellallığı”, genel olarak “emlak komisyonculuğu” olarak adlandırılmakta; bu işi meslek edinen kişilere de “emlak komisyoncusu” ya da kısaca “emlakçı” denilmektedir. Buna paralel olarak “gayrimenkul tellallığı sözleşmesi”ne de, ”emlak komisyonculuğu sözleşmesi” adı verilmektedir. Esasen “emlak komisyonculuğu”  şeklindeki isimlendirmenin, hukuk tekniği ve literatürü  açısından “taşınmaz tellallığı”nı tam anlamıyla ifade etmediği açıktır. Çünkü tellallık ile komisyonculuk birbirinden pek çok nokta itibariyle farklı sözleşme tipleridir. Örneğin komisyoncu, bir sözleşmeyi kendisi adına yapar; tellallıkta ise sözleşme, tellal adına değil fakat,  aracılık edilen kişiler adına yapılır. Ne var ki bugün gelinen nokta itibariyle -yanlış da olsa- bu yaygın uygulamadan dönülemeyeceği bir başka gerçektir. Bütün bu nedenlerle biz, yazımızda hukuki düzenlemeye bağlı kalarak “tellallık” ve “gayrimenkul tellallığı” kavramlarını  kullanacağız; ancak “gayrimenkul tellallığı”nı meslek olarak icra eden kişilerin, bunu “emlak komisyonculuğu” olarak algılamasında da  -konunun meslek erbabı tarafından kolay anlaşılırlığını sağlamak açısından- bir sakınca olmadığını düşünmekteyiz.[4]

Taşınmaz simsarlığı sözleşmesinin yazılı yapılması geçerlilik koşuludur.(TBK.520/3)Yazılı yapılmayan simsarlık sözleşmesi geçersiz olup bu geçersizlik hali hakim tarafından resen dikkate alınacak bir durumdur.

Taşınmaz simsarlığı sözleşmesinde ücretin yazılması zorunlu unsur değildir.Sözleşmede ücret yazılmasa dahi simsar ücrete hak kazanır.Ücretin tespiti için TBK.522. maddesine müracaat edeceğiz. TBK.nu 522. maddesine göre "Ücret, belirlenmemişse tarifeye, tarife yoksa teamüle göre ödenir."

Yer Gösterme Belgesi

Taşınmaz simsarlığı sözleşmesinde uygulamada en çok karşımıza çıkan şekli yer gösterme belgesidir.

            Yer gösterme belgesi,sözleşmesi imzalanır iken aslında sadece müşteri ile emlakçının sözleşmesi bulunmaktadır.Oysa TBK.nu 520/1. maddesinde " Simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir."ifadesi yer almıştır.

            Kanunun bu açık ifadesinde kural olarak  emlakçının satıcı ve alıcıyı bir araya getirmesi ve sözleşmenin kurulmasına aracılık etmesi aranmaktadır.Ancak burada unutulmaması gereken husus müşteri ile emlakçı arasında imzalanan sözleşmede bu durum taraflarca aksini kararlaştırabilmektedir.Bunun anlamı aslında emlakçı ile müşteri arasında imzalanan yer gösterme sözleşmesi ile emlakçı yer göstermesi ile gezdirdiği taşınmazın müşteri tarafından satın alınması veya kiralanması halinde emlakçıya ücret ödeyeceğini taahhüt etmektedir.Konunun sorunlu alanı da işte tam burada ortaya çıkmaktadır.

            Kanun koyucu özellikle uygulamada bu konuda çıkan sorunları çözmek için özellikle tüketicinin taraf olduğu taşınmaz simsarlığı sözleşmelerini 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamına almıştır.      

            Birden çok simsar ayrı ayrı herkes kendisi için görevlendirilmişse,müşteri bunlardan birisi ile olan ilişkisi diğerine etkili olmaz.Bunun anlamı taşınmaz bir şekilde kiralanır veya satılır ise simsar ile aynı yer için birden fazla farklı simsar ile sözleşme imzalanır ise her bir emlakçı ayrı ayrı ücrete hak kazanır.Bu nedenle tüketici olan müşterinin bu konuda çok dikkatli olması gerekir.

           

            YARGITAY UYGULAMASINDAN ÖRNEKLER

 

            Emlakçı ile sözleşme imzalayan müşterinin taşınmazın tamamının maliki olmayıp taşınmazda payı olması halinde burada taşınmazın hissedarı imzaladığı emlakçılık sözleşmesinde taşınmazın tamamının maliki  imiş  gibi simsar ücretinden sorumlu olacaktır. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi ESAS NO: 2013/3427 KARAR NO: 2013/9480 ve 11.4.2013 tarihli kararına göre "Dava, tellallık ücreti alacağının tahsili yönünde yürütülen takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkeme, davalının satışa konu taşınmazda 10/41 pay sahibi olması nedeniyle tellallık ücretinden de hissesine düşen miktarda sorumlu olduğu değerlendirilerek 7.804,87 TL üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davaya konu 7.6.2010 tarihli gayrimenkul alım satım sözleşmesinde satıcı sıfatıyla ".. Veraseleri(K.A. ve diğerleri)" yazılı olup, sözleşme altında da davalının inkar etmediği imzası bulunmasına, hisseli taşınmazın tüm hissedarların katılımı ile 10.6.2010 da sözleşmede alıcı olarak gözüken kişiye satılmasına, tellallık ücretinin sözleşmedeki satış bedelinin %2si olduğunun kararlaştırılmasına göre, davalının tellal ücretinin, hissesine düşen nispetinden değil tamamından sorumlu olduğu gözetilmeksizin yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup hükmün bozulmasını gerektirir.

            Bu durumda simsarlık sözleşmesini imzalayan hissedar payından fazla ödediği simsarlık ücretini diğer paydaşlardan vekaletsiz iş görme hükümlerine göre isteyebilecektir.

            Emlakçı ile sözleşme imzalayan tüketici müşterinin taşınmazın maliki olması gerekmez.Kişi kendisine ait olmayan bir taşınmaz için emlakçı ile bir sözleşme imzaladığında emlakçı sözleşme ile borcunu ifa eder taşınmaz kiralanır veya satılır ise bu halde sözleşmeyi imzalayan kişi bu halde emlakçıya ücret ödemek zorundadır.

            Uygulamada emlakçılar taşınmaz sahibi ile aralarında bir yetkilendirme sözleşme olmamasına rağmen taşınmazı müşteri tüketiciye yer gösterme sözleşmesi ile gezdirmesi halinde emlakçı bu durumda ücrete hak kazanacaktır.

            Emlakçılık ücretinin tesbiti için tüketici müşteri ile emlakçı arasında imzalanan sözleşmede kararlaştırılan bedel önemlidir.Sözleşmede gösterilen değerden farklı bir miktar örneğin satım  sözleşmesinde farklı ücret kararlaştırılsa bile sözleşmede belirtilen değer dikkate alınacaktır.

            Emlakçı ile tüketicinin imzaladığı sözleşmede ücretin aşırı olması halinde borçlunun istemi üzerine bu ücretten hakim tarafından indirim yapılabilir.TBK.nu madde 525'e göre  "Sözleşmede aşırı bir ücret kararlaştırılmışsa, borçlunun istemi üzerine, bu ücret hâkim tarafından hakkaniyete uygun olarak indirilebilir."

            Emlakçı, taşınmazın maliki satıcı ile taşınmazın alıcısını bir araya getirerek emlakçılık sözleşmesi imzalamaları halinde taşınmazın alıcısının bu taşınmazı satın almaktan vazgeçmesi halinde emlakçıya ücret ödemek zorundadır.Bu durum tüketiciler tarafından mağduriyete neden olunmaması için sözleşmede bu durumun açıkça belirtilmesi yararlı olacaktır.Konuya ilişkin emsal nitelikte Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 2004/15671 Esas,2004/16821 Karar ve 22/11/2004 Tarihli Kararına göre "Davacı komisyoncu,davalı alıcı ve dava dışı satıcı arasında 19/05/2001 tarihli sözleşmenin düzenlendiği,alım ve satıma ilişkin hususlar ile komisyon bedeli ve oranın kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır.Mahkemece BK.nun 405.maddesi gereğince sözleşmenin kurulması halinde ancak ücrete hak kazanılacağından bahisle davalı reddetmiştir.Hukuk sistemimizde BK.nun 19. maddesindeki buyurucu hükümlere aykırı olmamak koşuluyla irade hürriyeti ve akit serbestisi sınırları içinde taraflar diledikleri gibi sözleşme yapabilirler.BK.nun 405. maddesi amir hüküm olmayıp düzenleyici hüküm mahiyetindedir.Düzenleyici hüküm ise ancak sözleşmede aksine hüküm olmadığı taktirde uygulanabilir Oysa ki taraflar sözleşmede ücrete ne zaman hak kazanılacağını ve cayan tarafın ne ödeyeceğini kararlaştırmışlardır.Davacı tellal sözleşmede kararlaştırılan yükümlülüğünü yerine getirerek davalı alıcı ile dava dışı satıcıyı bir araya getirmiş olup,davalı taşınmazı satın almaktan vazgeçmiştir.Esasen tellallık sözleşmesi şahsi hak doğuran sözleşme olduğundan gerek tellal gerekse diğer taraf sözleşmede belirlenen yükümlülüklerden sorumludur.Mülkiyetin kazanılmamış olması tellallık sözleşmesinin kişisel nitelikte olduğu olgusunu ortadan kaldırmaz.

            Tüketici ile emlakçı arasında imzalanan sözleşmede örneğin alıcı taşınmazı satın almaktan vazgeçmesi halinde tüketicinin her iki tarafın komisyon ücretini ödeyeceğine dair hüküm ifaya ekli cezai şart niteliğindedir.Taraflardan biri tüketici olması halinde TBK.nu 182/son maddesi gereğince söz konusu cezai şartın fahiş olup olmadığını mahkemece gerekir ise resen dikkate alacaktır.Fahiş olması halinde cezai şart tenkise tabi olacaktır.

    T.C.

  Y A R G I  T A Y

  13.HUKUK DAİRESİ

     BAŞKANLIĞI

  Sayı

Esas   2000    Karar 2777 2922                

 

            Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı   davanın  kabulüne yönelik  olarak verilen hükmün  süresi içinde davalı avukatı   tarafından   temyiz edilmesi üzerine, dosya incelendi gereği düşünüldü.

 

                                                                       K A R A R

Davacı, davalı Enver'e ait dairenin davalı Murat'a satılması sırasında emlakçı olarak her ikisine de hizmet ettiğini, bu amaçla yapılan sözleşmeyi davalı Selami'nin davalı Enver vekili olarak imzaladığını satış işleminin gerçekleşmesiyle satış bedelinin %3 'ü komisyon ücretini sözleşme gereği hakettiğinin   davalı Enver ve Selami'den müştereken ve müteselsilen 124.500.000 Tl. davalı Murat'dan 124.500.000 Tl.nın yasal faiziyle  tahsilini talep etmiştir.

Davalılar davanın reddini talep etmişlerdir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı Selami tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkeme kararını temyiz eden Selami Yaldız sözleşmenin tarafı değil,  satıcı Enver özdemir'in vekili olarak hazır bulunan kişidir.  Her ne kadar vekaletname yoksa da sözleşmeyi bu sıfatla imza ettiği davacı tarafından da kabul edilmektedir. BK. 32 maddesi hükmü uyarınca mümessil tarafından diğer bir kimse  namına yapılan akdin alacak ve borçları o kimseye intikal eder. Davalı Selami Yaldız, Enver Özdemir'e vekaleten bu akdi imzaladığına göre bu akitten doğan borçlar Enver Özdemir'e   aittir. Vekil olarak Selami Yaldız'ın davada sıfatı bulunmamaktadır.  Onun hakkındaki davanın reddedilmemiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Karar bu  nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan  hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine 3.4.2000 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 

 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun Konuya  Bakışı

 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 07.10.2009 gün , Esas:2009/3-392  Karar:2009/410

Taraflar arasındaki “İtirazın İptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Didim (Yenihisar) Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 25.03.2008 gün ve 2007/346 E- 2008/144 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 28.10.2008 gün ve 2008/11249-18113 sayılı ilamı ile; (…Davacı komisyoncu dava dilekçesinde, davacı satıcı ile 14.09.2007 tarihinde Akbük Göktepe 186 ada 2 parselin satışı için sözleşme yaptıklarını ve alıcı adına taşınmazın intikalinin yapılmasına rağmen komisyon ücretinin ödenmediği ileri sürülerek 4 600,00 YTL için yapılan ilamsız takibe vaki haksız itirazın iptali ile takibin devamı ve %40 icra inkâr tazminatının tahsili istenilmiştir.

Mahkemece, tapu kaydında dayalı hissesi 1/3 olduğu gerekçesi ile davanın kısmen kabulü cihetine gidilmiş, ayrıca davacının alacağın tamamının tahsili için yapılan takipte kötü niyetli olduğunun kabulü ile %40 kötü niyet tazminatının tahsili cihetine gidilmiş, hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

BK. 404/son maddesi, gayrimenkul tellallığı sözleşmesinin yazılı şekilde düzenlenmesini geçerlilik şartı olarak öngörmüş olup, başkalarına ait taşınmazlar yönünden bu tür sözleşmeler yapılamayacağına ilişkin her hangi bir yasal düzenleme yoktur. Davada dayanılan 14.09.2007 tarihli sözleşme bu haliyle geçerlidir. Davacı, bu sözleşmeye dayanarak davalının paydaşı olduğu taşınmazın satışı için gereken çalışmaları yaptığına ve üçüncü şahsa satıldığına göre davacı sözleşmede kararlaştırılan ücretten sorumludur. Mahkemenin bu hususu göz ardı ederek davanın kısmen reddine karar vermiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

Öte yandan, davacının takibinde kötü niyetli olduğu kanıtlanamadığından kötü niyet tazminatı ile sorumlu tutulmaması gerekirken, aleyhine tazminata hükmedilmiş olması da kabul şekli itibariyle isabetsizdir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava; Tellâliye-Komisyon ücretinden kaynaklanan alacak nedeniyle başlatılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir.

Davacı, davalının dava konusu taşınmazın üç hissedarından biri iken, dava dilekçesine ekli sunulan 14.09.2007 tarihli satış mukavelesi başlıklı komisyon sözleşmesi gereğince alıcı İ. D.’ye satımının kararlaştırıldığını, bedelinin ödendiğini, davalının diğer kardeşlerinden aldığı vekâletname gereğince kardeşleri adına vekâleten, kendi adına asaleten taşınmazın tapuda devir ve teslimini yaparak satış işlemini gerçekleştirdiğini, satış bedelinin 460.000,00 YTL olarak kararlaştırıldığını, müvekkilinin komisyoncu sıfatı ile alım-satıma aracılık ettiğini, 14.09.2007 tarihli sözleşmede komisyon ücreti olarak her bir tarafın % 1 oranında komisyon ücreti vereceğinin kararlaştırıldığını ve imzalandığını, müvekkilinin alıcı taraftan komisyon ücretini aldığını, davalının kendi üstüne düşen kısmı ödememiş olması nedeniyle Didim İcra Müd. 2007/1701 sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını, davalı borçlunun itirazı nedeniyle icra takibinin durmasına karar verildiğini bildirerek; davalının itirazının iptaline, alacağın %40’ı oranında icra-inkâr tazminatını ödemesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, davaya ve takibe dayanak yapılan sözleşmenin BK. madde 404/son kapsamına uygun ve geçerli bir gayrimenkul tellallık sözleşmesi olmadığını, bu nedenle İİK m. 50\2 ve BK. m 73’ün uygulama alanının bulunmadığını, davacı tarafın sözünü ettiği 14.9.2007 tarihli sözleşmenin İ. D. ile davacı arasında yapılmış olan bir satış sözleşmesi olduğunu, kendisinin sadece bu sözleşmenin bir suretini alabilmek için bu belgeyi imzaladığını savunarak, davanın reddine icra takibine konu miktarın % 40 dan aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

14/09/2007 tarihli sözleşmeye göre; dava konusu taşınmazın satıcı F. K. tarafından, alıcı İ. D.’ye 460.000 TL karşılığı satışı, tarafların satış bedelinin %1’i oranında komisyon ücreti ödemesi konusunda anlaşmaya varılmıştır. Bu belgenin içeriğinde, sözleşmenin davalının payına hasren yapıldığı konusunda bir bilgi bulunmamaktadır.

Tapu kaydına göre, dava konusu taşınmazın öncesinde N. K., E. K., B. Ö. ve F. K. adlarına 1/4 paylı müşterek mülkiyet halinde kayıtlı iken, 27/09/2007 tarihinde B. Ö., E. K., N. K. adına vekaleten kendi adına asaleten F. K. tarafından alıcı İ. D.’ye satış işleminin gerçekleştirildiği anlaşılmıştır.

Uyuşmazlık, taşınmazda ¼ pay sahibi olan davalının taşınmazın satışı konusundaki tellallık sözleşmesi yaparken, sözleşmeyi kendi adına ve hesabına mı, yoksa tüm malikler adına ve hesabına mı yapmış olduğu; dolayısı ile tellallık-komisyonculuk ücretinin kendi payına düşen kısmından mı, yoksa ücretin tamamından mı sorumlu olduğu noktasında toplanmaktadır.

Tellallık öyle bir sözleşmedir ki, onunla tellaliye, ücret karşılığında bir sözleşmenin yapılması olanağını hazırlamak ya da yapılmasına aracılık etmekle görevlidir (BK. md. 404/1). Tellallık sözleşmesinde kural olarak: vekillik kuralları uygulanır (BK. md. 404/2). Taşınmaz mal tellallığı sözleşmesi, yazılı biçiminde yapılmadıkça geçerli olmaz (BK md. 404/3).

Tellallık iki şekilde gerçekleşebilir. Fırsat gösterme tellallığında; sözleşmenin kurulması fırsatına ait bilginin sağlanması söz konusu olur. Aracılık etme tellallığında ise; aracılık tellalı iki tarafı bir araya getirmek ve olası düşünce uyuşmazlıklarını gidermek için uğraşmak zorundadır. (Turgut Uygur, Borçlar Kanunu, Ankara 2003, C. 8, S.8975) Somut olayda yanlar arasında düzenlenen sözleşme göz önüne alındığında bu sözleşmenin aracılık etme tellallığı olduğu anlaşılmaktadır.

Yasal düzenlemede, tellallık sözleşmesinde ücret öğesinin yanı sıra içeriği de belirlenmiştir; diğer bir deyişle yasaca (BK. md. 404) ücret bu sözleşmenin zorunlu öğesi olarak öngörülmüş ve konusu da bir sözleşmenin yapılması olanağını hazırlamak ya da yapılmasına aracılık etmekle sınırlandırılmıştır. Böylece tellallık sözleşmesi vekillik sözleşmesinin, konusu belirli ve tellallığın her zaman ücrete hak kazandığı özel bir çeşidi olarak düzenlenmiş ve o nedenle de bu bağlamda genel olarak vekillik sözleşmesi kurallarının uygulanması hükme bağlanmıştır.

Yaptığı hazırlık ya da aracılık sonucunda sözleşme meydana gelince, tellal ücrete hak kazanır (BK. md. 405/2). Sözleşme erteleyici bir koşulla yapılmışsa, tellallık ücreti, koşulun gerçekleşmesiyle ödenmek gerekir (BK. 405/2). (Mustafa Reşit Karahasan, Türk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 2002 C. 2, S.1124 vd.;Cevdet Yavuz, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 1997, S.705 vd)

Yargıtay’ın istikrar kazanmış görüşüne göre; tellallık sözleşmesinin geçerliği için, kural olarak, bir biçim koşuluna uymak gerekli değildir. Yalnızca taşınmaz tellallığı sözleşmesinin yazılı biçimde yapılmazsa geçerli olmayacağı yasada açık bir biçimde belirtilmiştir. Hal böyle olunca, başkalarına ait taşınmazlar yönünden bu tür sözleşmeler yapılamayacağına ilişkin yasada her hangi bir kısıtlama bulunmamaktadır. Öyle ise, tellallık sözleşmesini imzalayan satıcının malik dahi olmasına gerek yoktur. Davada dayanılan 14.09.2007 tarihli sözleşme bu haliyle geçerlidir.

Öte yandan, tellallık sözleşmesi tellal ile bu sözleşmeyi imzalayan kişi arasında karşılıklı hak ve borç doğran bir sözleşmedir. Davacı hür iradesi ile bir sözleşme düzenlemiştir. Davalının, bu sözleşme gereğince üzerine düşen edimleri yerine getirdiği, sözleşmeye konu olan taşınmazın makul süre içerisinde satışına aracılık ettiği konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu durumda, davalı imzaladığı sözleşme gereğince kararlaştırılan ücretten sorumludur.

Mahkemenin, bu hususları göz ardı ederek davanın kısmen reddine karar vermiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

O halde, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında ve yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 07/10/2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.

        Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 20.03.2013 gün,  Esas: 2012/13-1038  Karar: 2013/377

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 6.Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 10.12.2009 gün ve 2007/448 E., 2009/749 K. sayılı kararın incelenmesinin davalı vekili tarafça istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 23.05.2011 gün ve 2010/5697 E., 2011/7957 K. sayılı ilamı ile;

“…Davacı şirket vekili, davalının ev satın almak için kendilerinden hizmet talep ettiğini, davalı ile 15.02.2007 tarihli alıcı/kiralayıcı temsil yetkisi sözleşmesi başlıklı sözleşmenin imzalandığını, sözleşme gereği davalıya davaya konu taşınmazın gösterildiğini, davalının evi beğenmesinden sonra taşınmaz maliki ile görüşerek evin fiyatı üzerinden pazarlık yapıldığını, aradan bir hafta geçtikten sonra davaya konu yerin bir başka emlakçı vasıtasıyla kendileri saf dışı bırakılarak davalının eşi tarafından satın alındığını öğrendiklerini, sözleşme gereği 1 yıl içinde davalının sihri yakınları tarafından taşınmazın alınması halinde sözleşmede yazılı satış bedeli olan 440.000 $ %3 + KDV ödemek zorunda olmasına rağmen ödemediğini, bu bedelin tahsili için davalı hakkında icra takibi yaptığını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek haksız itirazın iptali ile, % 40 aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı ile davalı arasında 15.02.2007 tarihli tellallık sözleşmesi yapıldığı, bu sözleşmede alıcının gördüğü gayrimenkulleri sözleşme tarihinden itibaren 1 yıl içerisinde şahsı, ortağı veya çalışanı bulunduğu şirket, şirket ortakları, şirketin ortak olduğu kuruluşlar ya da kan ve sihri hısımları satın alması halinde satış bedeli üzerinden %3 komisyon + KDV komisyon bedeli ödeyeceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Davacı tellalın sözleşmede yazılı taşınmazı göstermesinden sonra davalının eşi tarafından M. R. 9. Blok Kat:2, 6 no'lu bağımsız bölümün satın alındığı ihtilafsızdır. Davacının dayandığı davalı ile yapılan 15.02.2007 tarihli Sözleşmede, aracılık hizmetine konu taşınmazın davalı dışında hangi şahıslar tarafından alınması halinde davacının komisyon ücretine hak kazanacağı tahdidi olarak belirlenmiş olup, eş ibaresinin yer almadığı anlaşılmaktadır. Sözleşmede her ne kadar davalının kan ve sihri hısımları tabirine yer verilmiş ise de, Medeni Kanunun 18. maddesinde "Eşlerden biri ile diğer eşin kan hısımları, aynı tür ve dereceden kayın hısımları olur." denilmek suretiyle sihri (kayın) hısımlığın tanımı yapılmış, bu tanımlama çerçevesinde eşleri birbirine karşı sihri hısım olarak nitelendirmek mümkün değildir. Bu itibarla davalı, taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre komisyon ücretinden sorumlu tutulamaz. Mahkemece sözleşmenin yorumunda yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir…”

gerekçesiyle ikinci bentte açıklanan nedenlerle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, İİK’nun 67.maddesine dayalı olarak açılmış olup, davalı tarafın hakkındaki icra takibine yönelik itirazlarının iptali istemine ilişkindir.

Davacı vekili, davalının ev satın almak için kendilerinden hizmet talep ettiğini, davalı ile 15.02.2007 tarihli alıcı/kiralayıcı temsil yetkisi sözleşmesi başlıklı sözleşmenin imzalandığını, sözleşme gereği davalıya davaya konu taşınmazın gösterildiğini, davalının evi beğenmesinden sonra taşınmaz maliki ile görüşerek evin fiyatı üzerinden pazarlık yapıldığını, aradan bir hafta geçtikten sonra davaya konu yerin bir başka emlakçı vasıtasıyla kendileri saf dışı bırakılarak davalının eşi tarafından satın alındığını öğrendiklerini, sözleşme gereği bir yıl içinde davalının sıhri yakınları tarafından taşınmazın alınması halinde sözleşmede yazılı satış bedeli olan 440.000 $ %3 + KDV ödemek zorunda olmasına rağmen ödemediğini, bu bedelin tahsili için davalı hakkında icra takibi yaptığını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek haksız itirazın iptali ile, % 40 aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, 2007 yılı başlarında eşi ile birlikte ev almaya karar verdiklerini, birçok emlakçı ile görüşüp birçok eve baktıklarını, hepsiyle "yer gösterme sözleşmesi" dedikleri sırf yer göstermek için imzalatılan sözleşmeler imzaladıklarını, davacının kendilerine ev gösterebileceğini, ücret almayacağını, ancak yer göstermeden önce bir kağıdı imzalamamız gerektiğini söylediğini, 15.02.2007 tarihinde "ALICI / KİRALAYICI TEMSİL YETKİSİ SÖZLEŞMESİ" başlıklı bir sözleşme imzaladıklarını, iki yer gösterdiklerini, bunlardan birisinin de dava konusu ve şu an eşi tarafından satın alınan daire olduğunu, gerek evin ücretinde gerekse komisyon ücretinde bir indirim olmayacağının söylenmesi üzerine anlaşamadıklarını, bir hafta sonra başka bir emlakçıdan dava konusu evi satın aldıklarını, bu emlakçıya komisyon ücreti ödediklerini, evin satışı hususunda davacının tek yetkili olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, tellallık sözleşmesine konu dairenin ilk olarak davacı tarafından davalı ve eşine gösterildiğini, daha sonra evin dava dışı başka bir emlak komisyoncusu aracılığıyla davalının eşi tarafından satın alındığını, böylece davalının sözleşmeyle kararlaştırılan taahhüdüne aykırı davrandığı gerekçeleri ile davanın kabulüne dair verilen karar; Özel Daire’ce yukarıda başlık bölümünde aynen yer alan gerekçelerle bozulmuş; mahkemece, davalının eşinin kan veya sıhri hısımı olmadığı, ancak eş tarafından evin satın alınması halinde davacının öncelikle ücrete hak kazanacağı gerekçeleri ile direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararını, davalı vekili temyize getirmektedir.

Açıklanan maddi olgu, iddia ve savunma ile bozma ve direnme kararlarının kapsamları itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında düzenlenmiş 15.02.2007 tarihli “Tellallık Sözleşmesi” gereğince davacının komisyon almaya hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır.

Davacı emlak şirketi ile davalı arasında 15.02.2007 tarihli düzenlenmiş, bundan sonra davalıya sözleşmeye konu iki adet daire gösterilmiştir.

Sözleşmede, “Yukarıda adresi bulunan gayrimenkulü/gayrimenkulleri, belirtilen tarihte satın almak/kiralamak amacı ile gördüm. Söz konusu yeri 1 yıl içinde şahsım, ortağı veya çalışanı bulunduğum şirket, şirket ortakları, şirketin ortak olduğu kuruluşlar yada kan ve sıhri hısımlarım satın aldığı taktirde yukarıda yazılı satış badelini %3+KDV'sini, kiraladığı taktirde yıllık kira bedelinin %12+KDV'sini E. E.'ya hizmet bedeli olarak ödemeyi taahhüt ediyorum.” şartı kararlaştırılmıştır.

Davalının eşi tarafından U. E. Ltd. Şti. ile 22.02.2007 tarihinde düzenlenen “Emlak Komisyon Akdi” başlıklı sözleşme düzenlenmiş, daha sonra davalının eşi tarafından davacı tarafından davalıya gösterilen daire satın alınmış ve komisyon ücreti de U. E. Ltd. Şti.’ne ödenmiştir.

Bunun üzerine davacı tarafından sözleşmenin yukarıda yazılı olan madde hükmüne dayanılarak davalı hakkında 05.04.2007 tarihinde 15.576.USD karşılığı 21.554.YTL’nin tahsili için icra takibi başlatılmış, takibe itiraz üzerine eldeki dava açılmıştır.

Davacının dayandığı davalı ile yapılan 15.02.2007 tarihli Sözleşmede, aracılık hizmetine konu taşınmazın davalı dışında hangi şahıslar tarafından alınması halinde davacının komisyon ücretine hak kazanacağı tahdidi olarak belirlenmiş olup, eş ibaresinin yer almadığı anlaşılmaktadır.

Sözleşmede her ne kadar davalının kan ve sıhri hısımları tabirine yer verilmiş ise de, Medeni Kanunun 18. maddesinde "Eşlerden biri ile diğer eşin kan hısımları, aynı tür ve dereceden kayın hısımları olur." denilmek suretiyle sıhri (kayın) hısımlığın tanımı yapılmış, bu tanımlama çerçevesinde eşleri birbirine karşı sihri hısım olarak nitelendirmek mümkün değildir.

Esasen eşin sıhri hısım sayılamayacağı yerel mahkeme ile özel daire arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Telalık sözleşmesinin belli muayyen ve açık olması gerekir. Taraflar arasında düzenlenen tellallık sözleşmesinde açıkça “kan ve sıhri hısımlardan” bahsedilmiş olup, eş tarafından gösterilen evin satın alınması durumunda tellallık ücretinin hak edileceğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Böyle bir düzenlemeye yer verilmediğine göre yorum yolu ile de eş bu kapsam içerisine alınamaz.

Bu durumda davalı, taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre komisyon ücretinden sorumlu tutulamaz. Mahkemece sözleşmenin yorumunda yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen “ Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440.maddesi uyarınca 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 20.03.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi

 

Yargıtay 13 .Hukuk Dairesinin Konuya Bakışı

 

 YARGITAY 13. Hukuk Dairesi ESAS NO            : 2013/261 KARAR NO: 2013/10885         

 

         Davacı, davalının  şirket aracılığı ile taşınmaz almak istediğini, Bilkent B,, nolu taşınmazın  davalıya gösterildikten sonra 05.01.2009 tarihli “ Gayrimenkul Görme Formu ” imzalandığını, sözleşmeye konu taşınmazın ½ hissesi davalı ½ hissesinin de davalının eşi Mesut Ekni tarafından 27.01.2009 tarihinde kendisinin devre dışı bırakılarak satın alındığını,  sözleşmeden doğan 29.400,00 TL hizmet bedeli 5.292,00 TL KDV'si olmak üzere toplam 34.692,00 TL'nin tahsili amacıyla  icra takibine geçildiğini,davalının itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek, davalının itirazının iptali ile takibin devamına, %40 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

  Mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen hüküm, davacının temyizi üzerine Dairemizce onanmış, davacı bu kez karar düzeltme talebinde bulunmuştur.  

   Davacı ile davalı arasında 05.01.2009 tarihli“ Gayrimenkul Görme Formu ” imzalandığını anlaşılmaktadır. Davacı tellalın bu sözleşmede yazılı taşınmazı göstermesinden sonra davalının dava konusu taşınmazı 27.01.2009 tarihinde, malikinden tapuda satın aldığı ihtilafsızdır. Davalı taraf, davacı ile olan akdi ilişkiyi sonlandırmadan taşınmazı satın almıştır. Tellallık  sözleşmesinde; (Gayrimenkul Görme Formunda) Yukarıdaki adresi bulunan gayrimenkul/ gayrimenkulleri belirtilen tarihte satın almak amacı ile gördüm.Söz konusu yeri, şahsım, ortağı veya idarecisi olduğum şirket, şirketin ortak olduğu kuruluşlar ya da kan ve sıhri hısımlarım satın aldığı takdirde bedelinin % 3+KDV'sini  Gayrimenkul Danışmanlık ve Pazarlama Ltd.şti'ne hizmet bedeli olarak ödemeyi taahhüt ediyorum”  hükmü tarafları bağlar.  Davacının dayandığı 05.01.2009 tarihli “ Gayrimenkul Görme Formu "  BK.404. maddesindeki şartlara uygun geçerli bir tellallık sözleşmesi olup, tellal BK.405/1. maddesi hükmüne göre ücrete hak kazanmıştır. Tellallık sözleşmesi, tellal ile bu sözleşmeyi imzalayan kişi arasında hak ve borç doğuran bir sözleşmedir. Öyle olunca davalı davacıya karşı sözleşme ile yükümlendiği ücretten sorumludur. Mahkemenin, sözleşme ile sözleşmenin açık hükmünü göz ardı ederek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup hükmün bu nedenle bozulması gerekirken, Dairemizce sehven onandığı, bu kez yapılan inceleme ile anlaşıldığından, davacının karar düzeltme isteminin kabulüne, Dairemize ait 17.09.2012 tarih ve 2012/16458 esas, 2012/19982 karar sayılı “onama” ilamının kaldırılmasına, mahkemece verilen hükmün, az yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ :Yukarıdaki  bentte açıklanan nedenlerle davacının karar düzeltme talebinin kabulüne, Dairemize ait 17.09.2012 tarih ve 2012/16458 esas, 2012/19982 karar sayılı  “onama” ilamının kaldırılmasına, mahkeme kararının yukarda açıklanan gerekçelerle BOZULMASINA, 43,90 TL peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 30.4.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.            

 Yargıtay 13. HD 2004/15586Esas ;2005/4066 Karar

Davacı emlak komisyoncusu olduğunu ve davalılar arasında taşınmaz alım satımına aracılık yaptığını, davalılar tarafından imzalanan protokol başlıklı sözleşme ile komisyon bedelinin % 4 olarak kararlaştırıldığını, ancak davalıların ücretini ödemedikleri gibi icra takibine de haksız olarak itiraz ettiklerini belirterek itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.

Davalılar, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne takibin 5.000.000.000 TL asıl alacak ve takip tarihinden reeskont faizi ile devamına karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2-Davalıların temyiz itirazlarının incelenmesinde; davacı davalılar arasında düzenlenen 8.8.2002 tarihli taşınmaz satımına ilişkin “protokol” başlıklı belgedeki “komisyon bedeli %4 olarak belirlenmiştir” sözlerine dayanarak icra takibi ile alacak talebinde bulunmuştur.

Tellallık sözleşmesini düzenleyen BK.nun 404/son maddesinde gayrimenkul tellallığı sözleşmesinin yazılı şekilde yapılmış olmadıkça muteber olmayacağı açıkça hükme bağlanmıştır. Bu itibarla tellallık sözleşmesinin yazılı olması ve taraflarca imzalanması şarttır. Davacının dayandığı sözleşmenin incelenmesinde sözleşmede tellal olan davacının imzasının ve kaşesinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda taraflar arasında geçerli bir sözleşmenin kurulduğundan bahsedilemez. Bu nedenle de davacı geçerli olmayan bu sözleşmeye dayanarak her hangi bir hak iddiasında bulunamaz. Mahkemece değinilen bu yön gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.

 Yargıtay 13. HD 2003/1009 Esas ;2003/5710 Karar

Davacı, emlak komisyonculuğu yaptığını, davalının taşınmaz almak için kendilerine başvurduğunu ve 10.9.2000 tarihli sözleşmeyi imzalayarak bir çok taşınmaz gösterdiklerini ve davalının bu taşınmazlardan birini satın almasına rağmen sözleşmede öngörülen komisyon bedelini ödemediğini belirterek 3000 dolar komisyon bedelinin faizi ile davalıdan alınmasını istemiştir.

            Davalı, davacı ile imzalanan sözleşmenin geçerli olmadığını, başka bir firma aracılığı ile taşınmaz satın aldığını belirterek davanın reddini dilemiştir.

            Mahkemece davanın kısmen kabulüne, 1.978.580.160 TL nın dava tarihinden faizi ile davalıdan alınmasına karar verilmiş, bu hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

            Taraflar arasında yazılı tellallık sözleşmesi bulunduğu dosyadaki belgelerden anlaşılmaktadır. Davacı BK 404 ve devamı maddelerine göre edimini yerine getirdiğinden bahisle ücret istemiş, davalı ise taşınmazı başka bir tellal aracılığı ile satın alıp tellallık ücretini ödediğini bildirerek belgesini ibraz etmiştir. Tellallığın tanımını yapan BK 404 maddesi; “Tellallık, bir akittir ki onunla tellal, ücret mukabilinde bir akdin yapılması imkanını hazırlamaya veya akdin icrasına tavassut etmeye memur edilir. “ hükmünü getirmiş, 405.md ise; “ yaptığı hazırlık veya icra eylediği tavassut akdin icrasına müncer olunca tellal ücrete müstehak olur” hükmünü taşır. Şu hale göre tellalın yaptığı hazırlık ve icra eylediği tavassufu akdin icrasına müncer olunca ücrete hak kazanır. Oysa dosyada davacının satıcı ile alıcıyı bir araya getirip anlaştırdığına ilişkin delil bulunmamaktadır. Salt yer göstermenin ücrete müncer olacağına ilişkin bir hüküm bulunmadığından davacıdan bu konuda yasal delilleri sorulup sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

            Yargıtay 13. HD 2004/15671 Esas ;2004/16821 Karar

Davacı, emlak komisyoncusu olup 19.5.2001 tarihli sözleşme ile dava dışı mülk sahibine ait dairenin davalıya satışı hususunda anlaşıldığını, ancak davalının sözleşmeye aykırı davranarak taşınmazı satın almaktan vazgeçtiğini ve başka bir taşınmaz satın aldığını sözleşmedeki % 6 komisyon oranına isabet eden miktarı ödemediği gibi icra takibine de itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptali ile icra inkar tazminatının tahsilini istemiştir.

            Davalı, sözleşme konusu taşınmazın askeri alanda bulunması ve mevzuatın izin vermemesi nedeniyle satışının gerçekleşmediğini, davacının bu satışı yapmaya yetkisinin olmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.

            Mahkemece, davacı tellalın yabancı uyruklu şahısların taşınmaz edinebilmesi koşullarını ve taşınmazın bulunduğu yerin özelliğini bildiği halde sözleşme yaptığını, hukuken engel çıkması nedeniyle satışın yapılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.

            1-Davalı, davacının temyiz dilekçesi üzerine kararı temyiz etmiş, ancak kendisinden harç alınmamış, bunun üzerine davalıdan temyiz harcının alınması için dosyanın mahalline geri çevrilmesine karar verilmiş, mahkemece temyiz harcını yatırması için muhtara tebliğine rağmen davalının temyiz harcını yatırmadığı anlaşılmıştır. Davalı taraf mahkemece verilen süre içinde harç ve giderleri ödemediği için H.U.M.K.nun434/son maddesi uyarınca davalının temyiz dilekçesinin reddine,

2-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekir.

3-Davacı komisyoncu, davalı alıcı ve dava dışı satıcı arasında 19.5.2001 tarihli sözleşmenin düzenlendiği, alım ve satıma ilişkin hususlar ile komisyon bedeli ve oranının kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece B.K.nun 405.maddesi gereğince sözleşmenin kurulması halinde ancak ücrete hak kazanılacağından bahisle davayı reddetmiştir. Hukuk sistemimizde, B.K.nun 19.maddesindeki buyurucu hükümlere aykırı olmamak koşuluyla irade hürriyeti ve akit serbestisi sınırları içinde taraflar diledikleri gibi sözleşme yapabilirler. Sözleşme ilkesine egemen olan ve öncelikle uyulması ve uygulaması gereken hükümler sırasıyla, amir hükümler ve amir hükümlere aykırı olmamak kaydıyla tarafların kendi kararlaştırmalarıdır. Mahkemece hükme esas alınan B.K.nun 405.maddesi amir hüküm olmayıp, düzenleyici hüküm mahiyetindedir. Düzenleyici hüküm ise ancak sözleşmede aksine hüküm olmadığı takdirde uygulanabilir. Oysa ki, taraflar sözleşmede ücrete ne zaman hak kazanılacağını ve cayan tarafın ne ödeyeceğini kararlaştırmışlardır. Davacı tellal sözleşmede kararlaştırılan yükümlülüğünü yerine getirerek davalı alıcı ile dava dışı satıcıyı bir araya getirmiş olup, davalı taşınmazı satın almaktan vazgeçmiştir. Her ne kadar davalı taşınmazın askeri memnu mıntıkada bulunduğunu ve sözleşmenin bu nedenle yapıldığı anda ifa imkansızlığı sebebiyle geçersiz olduğunu ileri sürmüş ise de, dava konusu taşınmazın askeri yasak bölge ile güvenlik bölgesinde bulunduğuna dair dosyada bir delil bulunmadığı gibi askeri birimden alınan 4.4.2003 tarihli karşı yazıda 2565, 2644 ve 442 sayılı yasa hükümleri mahfuz kalmak kaydıyla dava konusu taşınmazın davalıya satılmasında askeri yönden sakınca olmadığı bildirilmiştir. Taşınmazın bulunduğu mahal Köy Kanunu kapsamı dışında olup, davalı da bir başka taşınmazı dava dışı Hakim Kırtıllı eliyle mülk olarak edinmiştir. Bu itibarla olayda Tapu Kanunu hükümleri de uygulanamaz. Esasen tellallık sözleşmesi şahsi hak doğuran sözleşme olduğundan gerek tellal gerekse diğer taraf sözleşmede belirlenen yükümlülüklerden sorumludur. Mülkiyetin kazanılmamış olması tellallık sözleşmesinin kişisel nitelikte olduğu olgusunu ortadan kaldırmaz. Yukarıda açıklanan hususlar ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davacı tellalın edimini yerine getirdiği ve ücret hak kazandığının kabulü gerekir. Ne var ki, sözleşmede satıştan vazgeçen tarafın iki tarafında komisyon ücretini ödeyeceğine dair hüküm ifaya ekli cezai şart niteliğinde bulunduğundan ve davalıda tacir bulunmadığından B.K.nun 161/son maddesi uyarınca söz konusu cezai şartın fahiş olup olmadığının mahkemece değerlendirilerek, fahiş olduğunun saptanması halinde tenkise tabi tutulması zorunludur. Mahkemece değinilen bu yönler gözardı edilerek davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.

 Yargıtay 13. HD 2002/9047 Esas ;2002/12046 Karar

Davacı, emlak komisyonculuğu işi ile uğraştıklarını, davalının arsa almak için başvurduğunu, gösterilen arsalardan 4083, 4084, 4085 adada bulunan arsaların davalının ortağı bulunduğu A. Yapı Sanayii Ltd. Şti tarafından kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile alındığını, yer gösterme taahhütnamesi gereğince, gösterilen taşınmazlardan herhangi birisinin usul, füruğ veya ortak olduğu şirket tarafından alınması halinde taşınmazın değerinin % 2'si oranında tellallık ücreti ödeneceği öngörüldüğünü, davalının ücreti ödemediğini bildirerek fazlaya ilişkin haklan saklı kalmak kaydı ile 150.000.000.- TL alacağın faizi ile davalıdan alınmasını istemiştir.

            Davalı, A. Ltd Şti tarafından alınan arsalarla davacının ilgisi olmadığını, taahhütnameye sonradan ilave yapıldığını, taahhütnamenin akit yapma vaadi olup borç doğurmadığını bildirerek davanın reddini dilemiştir.

            Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

            Taraflar arasında duzenlenen 5.1.1995 tarihli tellallık sözleşmesinde davalının ve davacının imzaları bulunmaktadır. Ne var ki aynı sözleşmenin mevki durumu, özellikleri, satış bedeli başlığını taşıyan son kısmında, "1. Osmangazi 468 ada parsel, 2. M'nin Bornova'daki arsa yeri beğendik" yazısının arasındaki satıra "15.3.1996 3. Akıncılar 4. C.'nin çiftliği (47 pafta 4083-4084 ada)"nın değişik kalemle yazıldığı gözlenmiştir. Davacı tellal, satışa konu olan 4083, 4084, 4085 adaları davalıya gösterdiğini, davalının da kayıt malikinden kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile ortağı olduğu şirkete satın aldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak tapudaki satış bedelinin % 2'sinden şimdilik 150.000.000.- TL istemiştir. Davalı sözleşmedeki imzanın kendisine ait olduğunu ne var ki değişik kalemle yazılan ibarelerin sonradan yazıldığını, kendisinin imza ve parafının olmadığından bağlayıcı nitelik taşımadığını ve arsayı kayıt malikinden davacının katılımı olmaksızın satın aldığını belirterek davanın reddini dilemiştir. Davalının bu savunmasına karşı davacı, yeri kendisinin gösterdiğini bildirmiştir. Oysa tellallık sözleşmesinin yapılıp imzalandığı 5.1.1995 tarihinden sonra 15.3.1996 tarihinde değişik kalemle yazılan bu ibarenin sözleşmeden sonra yazıldığı acık ve belirgindir. Aynı sözleşmede davacının sonradan yazılan bu kısmı onayladığına ilişkin imza ya da parafı da bulunmamaktadır. Mevcut bu olgular karşısında sözleşmeye ilave edilen ve davaya konu taşınmaz satışına ilişkin yer gösterme davalıyı bağlamaz. Bunun sonucu olarak davacı davalıdan hak talep edemez. Bundan ayrı olarak BK. 404. maddesi gereğince davacı tellalın, davalı ile taşınmaz malikini bir araya getirip akdin kurulmasına aracılık etmesi gerekir. Davacı yer gösterme tutanağı dışında tarafları bir araya getirip anlaştırdığını da iddia ve ispat edememiştir. Bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

             Yargıtay 13. HD 2002/407 Esas ;2002/6360 Karar

Özet : Taşınmaza ilişkin bir tellallık sözleşmesi yapılabilmesi için, tellal ile bu sözleşmeyi yapan kişinin, mutlaka taşınmazın maliki olması gerekmez. Tellallık sözleşmesi, tellal ile bu sözleşmeyi imzalayan kişi arasında hak ve borç doğuran bir sözleşmedir.       

Davacı, emlak komisyoncusu olduğunu, davalı ile, davalının eşi Haluk'a ait dairenin satımı konusunda dava dışı alıcı M. T’yi bir araya getirip aralarında 28.9.2000 tarihli sözleşmenin imzalanıp, tapuda işlemde yapıldığını, davalının ücretini ödemediğini, yaptığı icra takibine de itiraz ettiğini bildirip, davalının itirazın iptaline ve inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.

            Davalı, sözleşmenin geçersiz olduğunu, satışa konu dairenin eşine ait olup, bedelin yüksek gösterildiğini bildirerek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davalının taşınmazın maliki olmadığı davacının taşınmaz maliki ile taşınmazın satımı konusunda yapılmış sözleşmede bulunmadığı gerekçesi ile dava red edilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

            Davacının dayandığı, davalı, davacı ve taşınmazı satın alan dava dışı M. T. arasında yapılan 28.9.2000 tarihli sözleşme BK.404. maddesindeki şartlara uygun geçerli bir tellallık sözleşmesidir. Sözleşmede satıma konu edilen dairenin tapusu da alıcı dava dışı M.T. 11.10.2000 tarihinde intikal ettirildiği dosya içeriği ile sabittir. Tellal sözleşme ile üstlendiği taşınmazın satımı işini yerine getirmiştir. BK.405/1. maddesi hükmüne göre ücrete hak kazanmıştır. Davalının satımı konu dairenin tapuda maliki olmaması sonucu değiştirmez. Zira taşınmaza ilişkin bir tellallık sözleşmesi yapılabilmesi için tellal ile bu sözleşmeyi yapan kişinin mutlaka taşınmazın maliki olması gerekmez. Yasada böyle bir hüküm bulunmamaktadır. Tellallık sözleşmesi tellal ile bu sözleşmeyi, imzalayan kişi arasında hak ve borç doğuran bir sözleşmedir. Öyle olunca davalı davacıya karşı sözleşme ile yükümlendiği ücretten sorumludur. Mahkemece, yukarıdaki hususlar nazara alınarak davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

SONUÇ

Uygulamada emlakçı ile yer gösterme sözleşmesi imzalayan tüketiciler çoğu zaman emlakçıya,komisyon ücreti borçlandıklarını bilmemektedir.Bu nedenle yer gösterme sözleşmesi imzalayan tüketici sözleşmedeki belirtilen sürede taşınmazı satın aldığı veya kiraladığı taktirde komisyon ücreti ödemek zorundadır.Emlakçıyı aradan çıkartarak doğrudan sözleşme imzalaması halinde komisyon bedeli ve cezai şart ödemek zorunda kalacaktır.

Emlakçılar  daha sonra yer gösterdikleri taşınmazın, gezdirilmediği savunması ile karşılaşmamaları için mutlaka gezdirilen taşınmazın tüm nitelikleri yazılarak gezdirildiğinin açıkça sözleşmede belirtilmesi ve o kısmın imza altına alınması yararlı olacaktır.Yer gösterme sözleşmesinde yer alan düzenlemeler kanunda yer alan haksız şartlar denetimine tabi olacaktır.Yeni dönemde özellikle müşteri sözleşme hükümlerinin müzakere edilmediği savunmasını ileri sürebilecektir.

Bu haliyle düzenlemenin yararlı olduğunu belirterek, sektörün yeni kanuna uygun olarak sözleşme içeriklerini düzenlemesi yararlı olacaktır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 



[1] Av.Çağlar Çağlayan Taşınmaz Simsarlığı Sözleşmelerinde Yargıtay Uygulaması Ankara Barosu Dergisi 2016/1 Sayfa.443

[2] Av.Çağlar Çağlayan Taşınmaz Simsarlığı Sözleşmelerinde Yargıtay Uygulaması Ankara Barosu Dergisi 2016/1 Sayfa.443

[3] Av. Kürşat Karacabey ,Simsarlık  Sözleşmesi.İnternet erişim adresi.

[4] Av. Kürşat Karacabey ,Simsarlık  Sözleşmesi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İhtiyati Haciz Kararı ve Sonrasında Yapılacak İcra Takibinde Yetki Sorunu